Sonunda uyandı, Kayra karşımda şaşkın bir ifadeyle oturuyor ve sağa-sola bakıyordu.
"Neredeyim ben? sen kimsin?" diye sordu sessizce. Hafifçe gülümsedim, "hoşgeldin" dedim ve ardından ekleyerek "Üçüncü Bölgedesin" dedim. Korku dolu gözlerle "öldüm mü ben?" diye sordu.
Kayra, 20'li yaşlarında uzun boylu, beyaz tenli ve mavi gözlü güzel bir kızdı. İzmirde yaşıyor ama üniversite için geçici olarak İstanbula yerleşmişti. Edindiği arkadaş çevresi nedeniyle derslerini asmayı ve onun yerine gezmeyi tercih ediyordu. Ev arkadaşı Merve ile takılıp, gününü gün ediyordu. Son derece haylaz ve umursamaz bir yaşam tarzını benimsemişti. Sene sonunda ise doğal olarak derslerinden kalıp, iyice salıvermişti. Bir Cumartesi gecesi, arkadaşlarıyla bir kulüpte epey bir dağıttıktan sonra sarhoş bir şekilde evine döndü, eve girer girmez kendini yatağa attı ve ev arkadaşı Merve, onu zorla yatağından kaldırarak geceye devam etmek istediğini söyledi. Kayra her zamanki gibi yine Merveye uydu. Sarhoş kafa ile arkadaşıyla birlikte aldıkları yüksek dozda uyuşturucu sonrası ebedi uykusuna yattı ve buraya, yanımızı geldi.
Kayra maalesef kötü arkadaşlıkların kurbanı olmuş ve gençlik hayatını kötü bir şekilde geçirmişti. Kalbi ne kadar temiz de olsa, insanlara olan davranışları, yaşam tarzı, bir nevi intihar etmesi onun Birinci Bölgeye gitmesine yeter de artardı. İçindeki iyiliği gördüğümüz için ona bir şans vermek istedik, bu yüzden şimdilik Üçüncü Bölgede hayatını en iyi şartlarda geçirmiş tüm iyilik abidesi insanlarla birlikte. Eğer burada temiz bir sayfa ile günahlarından arınmış bir şekilde doğru yolu bulabilir ve yaptığı kötü şeylerin farkına varıp iyi bir insan olmayı tercih ederse Üçüncü Bölgenin sakini olarak kalacak. Eğer ki dünyada olduğu gibi kötü bir insan olmaya devam ederse de ne yazık ki, ebediyen Birinci Bölgeye gönderilecek, sonsuz azap ve işkencenin ortasında kalacak.
Başımı hafif öne sallayarak "evet" dedim. Boş bir ifadeyle durgun bir şekilde yüzüme biraz baktıktan sonra ayağa kalktı ve ellerini önünde bağlayıp camdan dışarıyı seyretmeye başladı. Ben de koltuğumdan kalkıp, Kayranın arkasında bulunan masanın kenarına oturarak dışarıda ne olduğunu anlatmaya ve Üçüncü Bölge hakkında bilgiler vermeye başladım.
Üçüncü bölge, Dünyadaki tüm insanların hayatlarını en iyi şekilde geçiren, ömrü boyunca iyilik peşinde koşan insanların öldükten sonra gelecekleri yerdir. Burada her ırktan, dinden ve dilden insan bulunuyor. Yaklaşık on bin yılda inşâ ettiğim bu bölge sonsuz büyüklükte ve içerisinde sonsuz adet evler, villalar, köşkler, yalılar, alışveriş merkezleri, spor salonları barındıran ve burada yaşayan insanların ihtiyacı olan, hayal ettikleri ne varsa anında gerçekleşen büyülü bir yerdir. Sonsuz kilometrekare büyüklükte olan Üçüncü Bölgede her yere yürüyerek saniyeler içerisinde gitmek mümkündür. Belirli saatler içerisinde buranın sakinleri uçarak hava yollarını kullanabilir, isterlerse bulundukları yerden hayal ettikleri bir yere yüzerek gidebilirler. Üstelik bunun için bir deniz olması bile gerekmiyor.
Kayrayı yanıma çağırıp ofisimden çıktık ve aşağı bahçeye indik. Onu bir kaç bin kilometre uzaktaki bölgedeki boş bir slota götürerek hayalindeki evi düşünmesini istedim. Gözlerini kapatıp düşünmeye başladı, açmasını istediğimde ise evi zaten tamamlanmıştı. Gözlerini açtı ve beraber içeriye girdik. Hayalin bir sınırı olmayacağından, 1150 odalı bir saray da düşünebilirdi ama o mütevazi, ufak ve şirin bir ev sahibi olmayı diledi. Bu yüzden hâla umut var. İçeriye girdikten sonra beni kendi evinde biraz gezdirmesini istedim. Bu sırada da bana sorduğu soruları yanıtlamaya, aklındaki soruları gidermeye çalışıyordum.
Salona geçtik ve bir bardak kahve ikram etti, kahveyi aldım ve karşıma oturdu. Dünyada kötü bir insan olduğunu biliyordu, kendine sürekli "ben nasıl buraya gelebildim?" diye sorduğunu hissediyordum. Şokun etkisi biraz geçmiş ve içinde bulunduğu yeni yaşantıya alışmaya çalışıyordu ve tabii ki neden Birinci Bölgede olmadığını düşünüp duruyordu. Endişeli bir tavırla bana baktı ve "artık hep burada mı kalacağım?" diye sordu. Kahvemden bir yudum alıp, "umarım" dedim.